Neden basit yaşam

Görüntü0766
Şöyle bir sahne canlandıralım gözümüzde. Hiç görmediğimiz bir yere geziye gideceğiz. Neresi olabilir? Benim aklıma yağmur ormanları geldi, uzun zamandır merak ediyorum yağmur ormanlarındaki ağaçları, bitkileri, kuşları hatta böcekleri. Ormanın kokusunu, zeminin ıslaklığını belki de ağaçların yüksekliğinden göğü görememenin neye benzediğini. Böyle bir ormanı doyasıya yaşamak, keşfetmek için ağır ağır yürümek isterim.

Her bir adımda ayaklarımdan gelen çıtırtıya şöyle bir kulak kabartmak, yapraklardaki yeşilin tonunun güneş ışıklarıyla beraber nasıl değiştiğini gözlemlemek, gözlerimi kapatıp kuşların sesindeki melodiye kendimi bırakmak. Acele etmeden, yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara ormanda yürümek isterim. Bir daha kim bilir ne zaman gelebilirim buralara deyip, dingin bir kafayla manzaranın resimlerini çekerim gözümle bol bol…

Şöyle bir sahne daha canlandıralım gözümüzde. Yağmur ormanlarına gitmişiz ve her nasıl oluyorsa oluyor, girişte bizi karşılayan görevliler. Hoş geldiniz, ne iyi ettiniz de geldiniz efendim deyip, ormanda nasıl dolaşmak istiyorsunuz diye soruyorlar, yürüyerek diyoruz. Aman efendim hiç yürünür mü, ne gerek, neden kendinizi yoruyorsunuz, bakın etrafınıza hiç yürüyen var mı diye telaşla bizi uyarmaya çalışıyorlar. Etrafımıza bakıyoruz hakikaten kimse yürümüyor, ilginç diyoruz. Bir bildikleri var herhalde deyip görevlilerin ısrarla tavsiye ettikleri trene binmeyi gönülsüz de olsak kabul ediyoruz. Görevliler bunu duyunca bu seferde, trende yolculuk etmek için hangi koltukları tercih ettiğimizi soruyorlar. Nasıl yani diyoruz, birde koltukların çeşidi mi var, ne gerek diyoruz. Görevliler büyük bir heyecanla anlatmaya başlıyorlar. Onlar anlattıkça, gözlerindeki o bir anlık kurnaz bakış dikkatimizi çekiyor ama o kadar zevkle konuşuyorlar ki, bir saniye önce yakaladığımız bakışın üstüne gitsek aslında her şey çok farklı olacak. Koltuk deyip geçmeyin efendim diyorlar. Bunun tahtadan olanı var, deri kaplı olanı hatta deri kaplı olup içinde ipek olan bile var diyorlar heyecandan nefesleri kesilmiş bir şekilde anlatarak. Ama diyoruz altı üstü oturacağız, siz bize tahta olandan verin diyoruz. Küçümseyen gözlerle bizi ayak ucumuzdan başımıza kadar süzüp, yoksa sizin alacak paranız yok mu diye alaycı bir soru soruyorlar. Bizde böyle bir soruyla muhatap olmanın şaşkınlığıyla, yooo var diyoruz. Varsa madem neden rahat koltukları tercih etmiyorsunuz o zaman diye garip bir soru soruyorlar. Evet ya bizim paramız var diyoruz. Rahat yolculuk etmek bizim de hakkımız diyerek görevlilerden, deri kaplı koltuklardan birer bilet istediğimizi söylüyoruz. Onaylayan bir ifadeyle bize bakıp, bilet fiyatlarını söylüyorlar. Koltuklar için ödeyeceğimiz tutarı duyunca, şaşkınlıktan neye uğradığımızı şaşırıyoruz. Tahta koltukla gitsek daha rahat ödeyeceğiz bunu biliyoruz ama içimiz bir tuhaf. Artık tahta koltuk fikrine dönüş yok bunun da farkındayız. Çözüm önerilerini soruyoruz görevlilere. Hazır bir ifadeyle siz hiç merak buyurmayın efendim, istediğiniz deri koltuklardan bilet alabilmek için bizim yaptığımız işi bir süre yapıp para kazanabilirsiniz diyorlar. Etrafımıza bakıyoruz ve o an anlıyoruz neden görevli sayısının o kadar çok olduğunu. İsteksizce ve birazda mecburiyetten kabul ediyoruz önerilerini. Sonra birbirimize bakıyoruz cesaretlendirmek isteyen bakışlarla. Biz bu işi yapacağız ve o çok istediğimiz koltuklara oturacağız, bunu hak ediyoruz diyoruz. Sonra içimizden birisi kısık bir sesle sanki kendi sesinden bile tedirgin oluyormuşçasına ‘orman’ diyor. Duyamıyoruz sesini ve bağırmasını istiyoruz yüksek sesle. ‘ORMAN’ diye bir ses duyuyoruz, birbirimize bakıyoruz. Orman mı? Haaaaa orman…. Sonra duymamazlıktan gelip duyduğumuz o sesi, biz çoktan hayallere dalmış oluyoruz bile. Tren, deri koltuk ve biz. İşte mutluluk budur diyoruz ve bu hayalle çalışmak üzere görevlilerin gösterdiği yere, emin adımlarla yürüyoruz ormanda yürümenin ne demek olabileceğini unutarak….

Belki ilerde bir gün basit yaşamla ilgili yazılar okuyarak, ormanı hatırlarız; tren ve deri koltuk fikri bize yabancı gelmeye başlar. Ne dersiniz?

8 thoughts on “Neden basit yaşam

  1. Cok guzel bir yazi olmus, doga ile olan iliskimizin nasilda tek tarafli bozuldugu ve dahasi kontrolu nasil kaybettigimizi cok guzel tarif etmissiniz. Kaleminize saglik.

    • teşekkür ederim, siz de yazımı çok kısa özetlemişsiniz sanki yorumunuzda. Anahtar kelimelerden bir tanesi ‘ihtiyaç’ diğeri ise kontrol… Eşya mı bizi kontrol ediyor yoksa biz mi eşyayı??

  2. Basit yaşam ; çevremizde ne kadar az uyaran var o kadar az karmaşa var mı demek? Yoksa insanoğlunun anlam arayışındaki yolculuğunda fazlalıklarından arınması mı?

    • Ben çayımı şekersiz içerim ya siz? Şekerin zararlarını öğrendikçe, çok ama çok tatlıyı sevmeme rağmen şekeri hayatımdan çıkartmanın yollarını aradım. Şekersiz çay içme tercihimde böyle oluştu. Artık çayımda şekere ‘ihtiyaç’ duymuyorum.

      Belki de siz bütün bunları bilmenize rağmen çayınızı şekerli içiyor olabilirsiniz. Bu takdirde, benim için ihtiyaç olmayan şeker sizin için ihtiyaç haline gelmektedir. Benim için fazlalık olan şeker, sizin için olmazsa olmaz. Her insanın ihtiyaç duyduğu şeyler farklı olabilmektedir. Ama her insanda ortak olması gereken şey, hayatlarındaki fazlalıkları keşfedip, o fazlalıklardan kurtulmanın yollarının aranmasıdır.

      Çevremizdeki uyaranlar meselesine gelince. Bu konuyla ilgili yapabileceğimiz şey ise belkide bu uyaranlara aldanmamak için kendimizce yöntemler geliştirmeliyiz. Reklamlar bana göre en güçlü uyaranlar, reklamlar karşısında çok zayıf ve korunmasız hale getiriliyoruz gibi. Bu güçlü uyaranın hayatımıza bilinçli yada bilinçsizce yön vermesini engellemek için örneğin, tv izlemeyiz yada daha az izleme seçeneklerinden birine yönelebiliriz.

      Tercih bizim:)

  3. Sayın serüvenci, yazdıklarını okudum. Bana çocukluğumu hatırlattı tırmandığım dağları, çakıl topladığım çayları, dereleri ,oynadığım oyunları ve yaptığım yaramazlıkları hatırlattı. Daha neler neler, şimdi o doğayı bulsam yine o çılgınlığı yapar o serüvene kendimi bırakırım .Ne güzel doğayı sevmek

    • Sayın doğasever, sanırım siz de doğada olmayı benim kadar çok seviyorsunuz. Toprağa ayaklarımın değdiği, içime tertemiz havayı teneffüs edip göz alabildiğine yeşilliğin içindeki mutluluğum tarif edilemez…

  4. Yazınız, hikayeniz çok güzel ve etkili.
    Çok beğendim.
    *****
    İçinde bulunduğumuz durumun güzel bir özeti gibi.
    Kendi adıma devamını beklerim.
    :)

Yorumlar kapalı.